Evlilik dediğimiz müessese, kesilmemiş karpuz gibidir. İstediğiniz kadar elinizle vurun, koklayın, inceleyin, tartın... İyi olup olmadığını anlayamazsınız. Bıçağı karpuza vurduğunuz zaman karşınıza çıkan, nasibinizdir.
Evlilik öncesi dönemde kişilerin birbirlerini tanıma ve anlama aşamaları görmezden gelinmiş işaretlerle dolu da olsa, aynı evin içine girildiğinde “gerçek tanıma ve gerçeklerle tanışma” ortaya çıkar. Kadın veya erkek birbirini yanlış tandığını, anlaşamadığını, sevginin bittiğini düşündüğünde ise evlilikler yara alır ve derin çatlaklar oluşmaya başlar. Nasıl ki evlilik haksa, boşanmak da haktır. Aksini iddia edemeyiz. İnsanlar evlilik müessesesinin hakkını veremediklerini ve kendi şahsiyetlerine tecavüz ettiklerini düşünüp ayrılabilirler. Bu doğaldır. Hâttâ tekrar yuva kurabilir veya bunu isteyebilirler.
Fakat bazen hatıralar kalır geriye. Anılar, fotoğraflar, eşyalar ve çocuklar...
Evet çocuklar... Kadına da, erkeğe de birbirlerine eski günlerden bir hatıra... Belki acılar, kavgalar, gözyaşları ve nefretlerden geriye kalan bir ortak payda.
Bir çocuktan, bir insandan bu şekilde bahsetmek ne acı, öyle değil mi?
Gerçekleşen şeyler, her zaman olması gerektiği gibi olmaz. Çocuklar, anne ya da babaları kendilerine yeni bir hayat kurduklarında kimi zaman utanma, kimi zaman kıskançlık gibi duygular yaşayabilirler. Ve bazen o bitmiş evlilikten bir “hatıra” olan çocuklar, kendilerine yeni bir üçüncü kapı arayabilirler. Çoğunlukla babaaanne, anneanne, amca, teyze evleri olan bu “yeni” kapılarda da kendisinin aslında nasıl karşılanacağını bilir çocuk.
Hatırâdır. O başka evlerde hatıraya yakışır şekilde mevzular açılır. Hatıraya neyin hatırası olduğu hatırlatılır. Hatıralar elbette çok önemlidir. Hele ki kanlı canlı karşısındaysa insanın. Bazen o üçüncü kapıların “Biraz da sende kalsın” cümleleridir, çocuğun hiç duymak istemediği... Anılar yokmuş gibi nefes alma ricasıdır, kapı değişikliği...
Şimdi burada anne ve babalara nasihat edecek değilim.Başa gelenle dile gelenin aynı olmadığını bilirim. Tek diyecek sözüm hatıralara...
Varsa bir hatıra buralarda, sabret, bekle ve çabala. Senin bu hayattaki dersin, ödevin “ait olmak”.
Bir ilme ait ol! Bir kitaba... Bir hakikat yoluna, manevi aşka...
Seni Yaradan’a ait ol. Bir gün aileni kurduğun zaman hâlâ ana baba kucağındaki yerini arama.. Ait değil ki insan dünyaya...
Kötü bir hatıra değil de bir aşk meyvesi olsaydın, yersiz yurtsuz hissedebilirdin, bunu bil.
Bu tekamülü sana pişme şekli olarak yazan Rabbine şükret. Sımsıkı sarıl sahip olduğun her şeye. İnsanların gözünde onlara ne hatırlattığını değil, Allah katında kendine ne kattığın ve neyi miras bırakacağın önemli.
Sen yeter ki öz ol inancına.
Üvey kulu olmaz Allah'ın... Korkma...