Tefekkür, f-k-r kökünden tefe'ul vezninde türetilmiş bir mastardır. Bir şey hakkında fikir üretmek manasına gelir. Tefekkürün özünü incelediğimizde doğrudan "fikr" kelimesinden türemiş olsa bile, tefekkürde kabuğu açmak ve içe doğru hareket etme anlamı da vardır.
Istılah manası itibariyle tefekkür, tüm nesneler, olaylar, oluşlar ve Allahû Teâlâ ‘nın kelimeleri üzerinde akıl yorup bir sonuca varmak, ibret almak, bu nesne, olay ve oluşların kabuğuyla gizlenen gerçeğe ulaşmaya çalışmak anlamına da gelmektedir.
Tefekkür, istenilene erişmek için, eşyanın manalarında kalbin tasarrufudur. Kalpte bulunan bilgiyi duyuların müdahalesi olmadan zihinde karşılaştırma, ayırma, birleştirme, bağlantı ve biçimleri kavrama kabiliyetidir. Tefekkür, Rabbimizin yaratmış olduğu düzenden ders çıkarmak ve mevcut olan her şeyin mahiyetini düşünmektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sıkça tefekkür etmekten bahsedilmektedir:
“Dünya hayatının misâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun misâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zînet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde (mutlak bir tasarrufa) kadir olduklarını zannettikleri bir sırada, geceleyin veya gündüz vakti ansızın ona emrimiz geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden biçilmiş bir hâle getiririz. İşte tefekkür eden bir toplum için, âyetleri böyle açıklıyoruz.” (Yûnus, 10/24).
“Yeryüzünü yayıp döşeyen, orada dağlar ve ırmaklar meydana getiren (ve yine) orada her türlü meyveden (erkek ve dişi olmak üzere) iki eş yaratan, geceyi gündüze bürüyen O’dur. Şüphesiz ki bunlarda, tefekkür eden bir kavim için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) âyetler (deliller) vardır.” (Ra'd, 13/3).
“Rabbin bal arısına ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra ürünlerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir’ diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa bulunur. Elbette bunda tefekkür eden bir kavim için büyük bir âyet (işaret/alâmet) vardır.” (Nahl, 16/69).
İnsanları tefekküre teşvik eden bu âyetler ve bunlardan başka daha birçok âyet yanında Kur’ân, “Göklerde ve yerde (Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini ispat eden) nice âyetler (işaretler/alâmetler) vardır ki bunlarla karşılaştıkları halde (tefekkür etmeden) yüz çevirip giderler.” (Yûsuf, 12/105) meâlindeki âyetiyle, duyarsız kalan bir insan grubundan da söz etmektedir.
Tefekkür çerçevesinde orucu ele aldığımızda derin mânâ ve hikmetleri tefekkür edilip yaşanmadan tutulan bir orucun, ruhsuz bir beden gibi olduğunu söylemek mümkündür. Nasıl ki, ruhsuz bir beden canlılık ve neşeden yoksun ise kalbe, ruha etki etmeyen oruç da Hz. Peygamber’in (SAV) buyurduğu gibi “Aç kalmaktan başka bir şey değildir.”
Tefekkür, kusur, hata ve günahlar ile yüzleşme imkânıdır. Tefekkür eden insan, ölmeden evvel nefsini hesaba çekmeye çalışan, tövbe eden, Allah’ın rızasına nail olmak isteyen kişidir. Tefekkür etmek, bize engel olan gafleti, ülfeti, kibri, hasedi, gıybeti, cehaleti izale eder. Bu nedenle Allahû Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’i anlamak, yaratılışın gayesini kavramak ve şuurlu bir yaşantıya sahip olmak için insanları tefekkür etmeye davet eder.
Tefekkür, kalbin ve ruhun zikridir, orucudur, bütünlüğüdür.
Tefekkür, bilginin ilme, marifetin marifetullaha (Allah’ı tanımaya) dönüştürme sistemidir.
Tefekkür, dünyevi istek, hırs ve olaylardan bir kurtulma limanıdır.
Tefekkür aslına seyahat etmek, sendekilerin asıllarını fark edip görmektir.
Zeynep Işık Büyükbay