Kokunun Kısa Tarihi ve Kokunun İslam’daki Yeri

Kokunun Kısa Tarihi ve Kokunun İslam’daki Yeri

Türkçede sözlük anlamı olarak, “nesnelerden yayılan küçük zerrelerin yahut salgıların burun zarı üzerindeki alıcılardan beyne ulaşarak ürettiği his” şeklinde tanımlanan koku; beş duyumuz içerisinde günlük yaşam faaliyetlerimizin olmazsa olmaz belirleyicilerindendir.

Koku, diğer duyulardan farklı olarak edebi, tarihsel, dini, kültürel, felsefi ve bilimsel olarak farklı ve önemli bir tarihi geçmişe sahiptir.

Koku ile ilgili yapılan çalışmalar ve kokunun insan hayatında aldığı yer, insanlığın birçok yönden gelişim yolculuğunu da özetler niteliktedir. Koku, Latince “fumum” olarak bilinir. Fumum kelimesi ise günlük kullanımda “duman” anlamına gelir. Bu kelimenin kökenine biraz daha inildiğinde “parfüm” kelimesinin de Latince yazılışıyla “perfumum” sözcüğünden geldiği görülür. Bu kelime, genellikle “yükselerek yayılan şeyler” için kullanılmıştır. Bugün parfüm kelimesinin “yayılan duman” anlamında kullanımı tesadüf değildir.

Kokunun Kısa Tarihçesi

Güzel koku üretiminin ve kullanımının kökenine dair ilk bilgiler, Eski Mısır’dan elde edilmiştir. Araştırmacılara göre Eski Mısır’da din adamlarının kokulu merhemlerle ve tütsülerle taptıkları heykellerini kokulandırdıkları ve bu heykellere sabah ‘reçine’, öğlen ‘mür’, akşam ise ‘kyphi’ sundukları belirlenmiştir.

Bu coğrafyada temizleyicilerin ve özellikle sabunun bilinmemesinden dolayı kokulu yağların, merhemlerin temizlik malzemesi olarak kullanıldığı; hatta yöneticilerin farklı koku üretimi için kendi topraklarında bulunan hammaddelere ilave olarak Arabistan, Hindistan ve Çin’den hammadde getirttikleri de bilinmektedir. İbraniler, Asurlular, Babilliler, Persler ve Yunanlar; Mısır’da kokuya bağlı olarak geliştirilen parfüm sanatını devam ettiren uygarlıklar olmuşlardır. Kokulu çiçek ve ağaçlara tutkun olan Babilliler, tapınaklarını esans kokularıyla doldurarak, dini ritüellerinde kokulu bitki ve ağaçları kullanmışlardır.

Asurlular güzel kokuları büyük miktarda tüketen bir toplum olmuş; özellikle kadınların vücutlarını, yumuşatmak için sünger taşıyla ovaladıktan sonra en pahalı kokularla bezemişlerdir. Eski Doğu’da ün yapmış Asur parfümleri, bedensel temizliğin yanı sıra ruhsal temizlik amaçlı da kullanılmıştır. MÖ 600’lerden 400’lere kadar varlığını sürdürmüş olan Persler ise gül yetiştirmek için kendilerine geniş alanlar ayırmışlardır. Eski Yunan’da ise parfümcülük, genellikle kadınlar tarafından yapılmış ve Doğu etkisinin çok belirgin olduğu Eski Yunan parfümcülüğünde Hindistan, Mısır ve Babil parfüm sanatlarının etkileri de açıkça görülmüştür.

Kokunun canlılar üzerindeki etkilerini insanlar çok eski zamanlardan itibaren keşfetmiş ve bunu adeta eczacılığın gerek tıbbi gerekse de kozmetik alanındaki bir çalışma sahası olarak görmüşlerdir.

Asya ve Afrika’nın İslam inancı çerçevesinde gelişen parfümcülüğüne karşın, günümüzdeki boyutuyla parfümcülük anlayışı, Avrupa’da şöyle gelişmiştir: Modern parfümcülüğün başlangıcı, XI. ve XII. yy.’da seferden dönen Haçlıların yanlarında taşıdıkları parfümleri Avrupa’ya getirmeleriyle gerçekleşmiştir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Avrupa’da parfüm ve türevlerinin kullanımının artışındaki en önemli neden ise, veba ve diğer salgın hastalıklarla mücadele adına yapılan yanlış sağlık bilgilendirmesi sonucunda banyoların kapatılması olarak görülmektedir.

Bu süreçte ve sonrasında, özellikle Fransa ve İngiltere’nin kentlerinde ortaya çıkan ağır kokular, insanların sokaklarda kokulu çiçeklerle dolaşmasına ve yanlarında parfüm bulundurmasına neden olmuş; bu durum da sadece estetik bir davranış olmaktan çıkarak sokakların kokusunu hissetmemek amacıyla yapılan eylemelere/uygulamalara dönüşmüştür. Banyo yapmanın vücudun dengesini bozduğuna inanılması, sonrasında da kuru ovunma ve parfümün her türlü yıkamadan üstün tutulması bir alışkanlığa dönüşmüş ve parfüm kültürünün gelişmesine zemin hazırlamıştır.

Parfümün Avrupa’da ortaya çıkışındaki bir başka sebep de şöyledir: Fransa tarihinde gerek şehirlerde kanalizasyon sisteminin olmaması gerek Avrupalıların o dönemlerde yıkanmayı sevmiyor olmaları nedeniyle Fransa’nın büyük şehirlerinde bastırılması gereken bir koku yoğunluğu oluşmuştur. Versay Sarayı’nı gezdiren rehberlerin sarayda hiç tuvalet olmadığını, saray halkının tuvalet ihtiyacını perdelerin arkasında giderdikten sonra bir kumaş parçasına sararak sarayın bahçesine attığını anlattığı bilinmektedir. Hatta rehberlerin anlattığına göre, topuklu ayakkabı da bu kumaş parçalarına basmadan bahçede gezinebilmek için icat edilmiştir. Bunun yanında gerçekten de parfümün Fransa’da bu denli yaygınlaşmasının bir sebebi de Kraliyet Ailesi ve zenginler tarafından su ve sabun yerine kullanılarak kötü vücut kokularının bastırılması amacıyla kullanılmasında yatmaktadır.

Sanayi devrimiyle birlikte her şeyde olduğu gibi koku üretiminde de fabrika üretimi yaygınlaşmaya başlamış, bu da kaliteli koku sahibi olmanın sadece zenginlerin edinebileceği bir şey olmaktan çıkmasına vesile olmuştur. 1700’lü yılardan itibaren Almanya ‘da kimya alanında başlayan endüstrileşme çabaları, koku endüstrisinden halkın da kapsamlı bir şekilde faydalanmasının önünü açmıştır. Bugün kolonya olarak bildiğimiz ve her evin olmazsa olmazlarından olan aromatik kokular, fabrikasyon şeklinde ilk defa Almanya’nın Köln kentinde üretilmiştir. Nitekim kolonyanın ilk ismi, üretildiği yere atfen “Kölnische Wasser” olarak bilinir. Üretilen bu kolonya limon kolonyasıdır.

***

Zihin, ruh, beden üçlemesinden oluşan insanın içinde âlemde bulunan her şeyden bir parça olduğunu ve var olan her şeyin, bütünün küçük bir modeli olduğunu bilmekteyiz. Bir çiçek çok sayıda polene sahip olabildiği gibi, tek bir polen de içerisinde çok miktarda poleni olan bir çiçeği barındırır. Tıpkı bir ağacın binlerce tohum içeren yüzlerce meyveye sahip olup; aynı zamanda her tohumun içinde de binlerce tohuma sahip başka bir ağacın bulunması gibi... Yüce Allah bu döngüyü sistematik olarak böyle yaratmıştır.

İslam ve Koku

İslam âleminde ise Peygamber Efendimiz ‘in (SAV)güzel kokulara düşkünlüğü ve İslam dininin güzel kokuların kullanımını sünnet olarak kabul etmesi, kokuların kullanımını artırmıştır. Peygamberimiz (SAV), gündelik hayatında, “sükke” denilen bir koku kutusunu sürekli yanında bulundurmuş; seyahate çıktığında koku şişesini yanına almayı ihmal etmemiştir. Kur’an-ı Kerim yazan kimi hattatların, kullandıkları mürekkebi misk ve amberle karıştırıp, Kur’an-ı Kerim’in güzel kokmasını sağladıkları da bilinmektedir.

Bilhassa Orta Çağ’daki İslam dünyasında kadın ve erkekler için ayrı kokular üretildiği, bu alanda öncü olunduğu bilinmektedir. Ayrıca “Galiye” adı verilen çok pahalı ve zengin kesim tarafından tercih edilen parfümlerin yanı sıra masrafı az olan, ucuz türde parfümlerin de üretilmesiyle her kesime hitap eden bir parfümcülük anlayışı gelişmiştir.

Müslüman mimarlar, güzel kokulu maddeleri cami inşaatı sırasında minare harcına ilave ederek güneş ısısıyla koku moleküllerinin aktive olmasından yayılan kokuyu rüzgarın peşine takarak cami etrafında hoş kokulu bir ortam sağlamışlardır. Evliya Çelebi bu tekniğe uygun bir çalışmayı Diyarbakır seyahati sırasında nakletmiştir. İpariye Camii’nin inşaatında minare harcına “misk” tozu eklenir. Evliya Çelebi, bilhassa sabah gün doğumuyla birlikte sabah ezanına imani bir kokunun eşlik edip müminleri mest ettiğini aktarır.

Yine her caminin çevresine farklı türde kokulu bitkinin ekilmesi de İslam mimarisinin kokunun pozitif etkisinden faydalandığını göstermektedir. Bunun yanı sıra İslam’da kokulara özel bir yer ayrıldığı görülmektedir. Kur’an’da ve birçok hadiste safrandan, öd ağacına, miskten, kafura kadar birçok kokudan “sıfat” olarak bahsedilir. Peygamber Efendimizin (SAV) İmam Nesai’nin “İşretü’n- Nisa” isimli eserinde naklettiği üzere, şöyle bir sözü bulunmaktadır: “Bana bu dünyadan koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı.” Bu söz gerek İslam dininde gerekse de İslam toplumlarında kokunun mühim bir unsur olduğunu göstermektedir.

İbn-i Sina ve Birûni gibi önemli tıp âlimleri, birçok bitki ve kokusunun çoğu hastalığı önleyici ve giderici olduğunu söylemiş ve hastalar üzerinde uygulamışlardır. Örneğin en yaygın olarak hastalıklara karşı gül kokusunun kullanıldığı bilinmektedir. Bu âlimler, gülü akıl hastalarının tedavisinde kullanmış ve hafızayı açtığını, belleği güçlendirdiğini görmüşlerdir. Osmanlı hekimleri, Mevlâna’nın “Koku, gönül gözünü açar” tavsiyesinden etkilenmiş, insanların tabiatlarını çok iyi tanıyarak, buna göre kokular belirlemeye çalışmışlardır.

Kokunun Fıtratta ve İslam’da Yeri

Arapça kökünden gelen rā’iḥat ( رائحة ) "güzel koku, parfüm" sözcüğünden alıntıdır. Arapça rūḥ ( روح ) “soluk, nefes, koku” sözcüğünün dişil (müennes, feminin) halidir.

Yüce Allah, kâinattaki her varlığa, ona mahsus, onun bir nevi kimliği mahiyetinde bir koku yerleştirmiştir. Bu nedenle her şey kokusuyla tanınır. Üzerinde düşünmemiz gereken, Rabbimize iman ve hayranlığımızı arttıran, kudret mucizelerden biri de kokudur. Ayet ve hadislerde “rîh” , “reyhan” ve “râyihâ” kavramlarıyla ifade edilen koku, insan için aynı zamanda büyük bir nimettir. Kur’an-ı Kerim nimet özelliğine şöyle dikkat çekmektedir :

"Yeri bütün yaratıklar için serdi. Onda meyveler ve salkımlı hurma ağaçları var. Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler var. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?" (Rahman Suresi, 10–13)

Her varlığın özü, aynı zamanda esansıdır. Arapçada “ıtr” olarak ifade edilen esans, her varlığın bu kendine özgü kokusunu dışarıya saçmasıdır. İşte bu özden saçılan koku “rayiha” olarak adlandırılmıştır. Gözle görülmediği halde etkisi hissedilen rüzgârda rayiha ile aynı kökten olan “rîh” kelimesiyle ifade edilir. Çünkü koku da görülmez ama etkisi hissedilir.

İlginçtir ki hem rüzgâr anlamındaki “rîh” hem koku anlamındaki “rayihâ” kelimeleri “ruh” ile aynı köktendirler. Çünkü herşeyin kokusu onun ruhu hükmünde bir etkiye sahiptir. Ayrıca koku da ruh gibi bir mahiyet içindedir. Manevi ve latif olduğu için mahiyeti bilinmez ama varlığı da inkâr edilemez. Koku ruha benzer hatta kimisine göre ruhun bir özelliği olması itibariyle ruhla aynı kökten türetilmiştir. Güzel kokuların ruhun hoşuna gitmesi de bundandır.

Etiketler: Kokunun Kısa Tarihi ve Kokunun İslam’daki Yeri
Ağustos 12, 2024
Listeye dön