Hepimize zaman zaman “Aklını başına topla” diyenler olmuştur... Hatta birçoğumuz yanlış düşüncelere daldığımızı hissettiğimizde, kendi kendimize “aklını başına topla” demişizdir... Aklımız başımızın içinde değil midir?
Bu uyarı ileri yaşlarda iç sesi olur insanın ve insan, kararının doğru olup olmadığı konusunda kendi kendini sorgular. Akıl baştadır ancak kararın hangi düşünce sisteminde verileceği belli değildir. Önyargılara teslim olmanın karşısına önyargılardan arınmayı koymak, mümkün müdür?
Önyargılar, insanın zihinsel ve duygusal dünyasında derin izler bırakan, manevi gelişimini kısıtlayan engellerdir. Öncelikle başkalarını hızlıca yargılamak ve kategorize etmek, kendi manevi yolculuğumuza odaklanmamızı engeller, önyargı ile kendi kendimize ket vurmuş oluruz.
Rahman bilinci taşıyan insan, başkalarını yargılamayan ve aynı zamanda hikmet bilincine sahip olan insandır. Çevrenizde hikmet bilincine varamamış insanların şu konuşmalarına mutlaka denk gelmişsinizdir: “Ne kötü bir kocan var senin, ne kötü bir görümcen var. Senin için çok üzüldüm” cümleleri, henüz hikmet bilincine erişememiş seviye konuşmalarına örnektir. Aslında ne kötü vardır, ne acıklı, ne de zor durum... Bunların hepsi hikmet perdesi arkasında gizlenmiş mesajlardır.
İlim yolundaki en büyük engel, yargılarımız ve blokajlarımızdır.
Yargı, beynin felçli tarafının sonucudur. Beynin o kısmı felçi olduğu için yargı ortaya çıkar.
Yargılamaktan ve önyargıların gölgesinden kurtulmak için, bilinçli farkındalık sahibi olmamız, şefkat ve empati geliştirmemiz, öğrenmeye açık olmamız, denge halinde bulunmamız gerekir. Yanlış düşünceleri, davranış kalıplarını, önyargıları, blokajları, kökten gelen sert inanışları kaldırmak için, hakikate giden yolda yol üzerindeki taşları temizlemeye niyet etmek gerekir.
Yargılamanın ve önyargının olduğu yerde öğrenme gerçekleşmez. “Ben zaten biliyorum” duygusu, önyargıdan başka bir şey değildir.
Kim öğrenir? Bilmeyen...
Kim öğrenemez? Biliyorum zanneden...
Oysa tüm âlem, “Ben bilmiyorum” diyene açılır.
Zeynep Işık Büyükbay