Sorun Nedir?
Sorun Dendiği Zaman Aklınıza Ne Geliyor?
Bir çok şeye sorun gözüyle bakıyorsunuz belki ama sorunun tanımını yapabiliyor musunuz? Ne olunca “sorun” oluyor, hiç düşündünüz mü?
Herkes için genel geçer bir cevap vermek gerekirse, sorun, “soru” kavramından gelmektedir ve ısrarla cevabını vermediğiniz sorular da “sorun” u oluşturmaktadır. Örneğin kızınız size bir soru sordu ve siz de onu geçiştirdiniz, “Boşver bunu”, “Bu soruyu ben bile sormam” gibi cevaplar verdiniz, diyelim. Sizin cevap vermediğiniz basit soru, zamanla güçlenir ve bir soruna dönüşür. Kızınıza o gün vermediğiniz cevap ikiniz arasında bir kartopu gibi büyür ve bir gün tartışma yaşadığınızda, hiç ummadığınız bir anda size “Zaten sen bilmiyorsun ki” diyebilir.
Bu soruları hayat bu kadar kolay sormaz. Sorunlardan kaçış var mıdır diye düşündüğümüzde birçoğumuzun kalbinde bir umut doğar... Sorunlardan kaçabilme umudu... Kaçacak bir çareye sığınabilme hâli... Geçmişte cevaplayamadığımız soruları sırtımızdan indirebilme düşüncesi... Sorunlardan kaçmanın bir şifresi, bir kuralı ya da bir stratejisi yoktur.
Hayatta cevaplamadığımız tüm sorular da bu sebeple tekrar tekrar karşımıza çıkar. Bir örnek daha verelim: Babasıyla iletişim problemleri olan birini ele alalım. Kişinin babası onunla sürekli kaba konuşmakta, kişi de bundan rahatsız olmakta ve bu durumu kabullenememekte, kızıp küsmektedir. Kişi, babasının ona karşı kullandığı iletişim dilini reddederek ondan uzaklaşmayı seçmektedir. Yahut, bir an önce evlenip ailesiyle (babasıyla) yaşadığı evden ayrılmanın planlarını yapmaktadır. Bu kişi, hemen evlenemese bile, işe girdiğinde çalışma arkadaşı da ona babası gibi davranmaya başlar. Belki de o çalışma arkadaşı iş dışında, özünde böyle bir insan değildir. Kişi bu sebepten dolayı işten ayrılır. Başka bir işe girdiğinde çalışma arkadaşları veya patronu böyle olmasa bile kendisine gelen müşteriler böyle (babası gibi) davranmaya başlarlar. Kişi, bu tür davranış şekline dayanamadığı için iş hayatını noktalar ve babasına benzemeyen biriyle evlenmenin yollarını arar. Evlenir ve kayınvalidesi ya da kayınpederi, tıpkı babası gibi davranmaya başlar. Bu durumdan da kaçmaya devam ederse, eşi / oğlu ona yine babası gibi davranmaya devam edecektir. Kişi, en başta, babasıyla yaşadığı problemi, onunla çözseydi, diğer yaşadıklarını daha hafif atlatacak veya karşılaşmayacaktı. Fakat kişi, hep aynı problemi yaşadığı için, buna “Bu benim imtihanım, kaderim, Allah beni hep aynı şeyle sınıyor” yaklaşımıyla bakar. Kişi, burada kendi kendini sınamaktadır. Bu sorunu halletmediği için ısrarla aynı durumlar önüne gelmektedir.
Bu örnekteki ana mesaj şudur: “Bu sorunu çözmelisin.”
Kanun-i ilahi de bu şekilde çalışır. Kişi, yaşadığı problemi çözmüş olsa, babasını olduğu gibi kabullense, babası gibi davransa babası bir süre sonra normale dönmeye başlar ama kabulleniş, karşı tarafın davranışlarında aşırılaşma getirebilir. Burada sınav, kişinindir, babasının değildir ve kanun-i ilahi kişinin ne kadar samimi olduğunu ölçer. Kişi babasıyla irtibatı kopardığı zaman da vazgeçmiş ve “oyun”u kaybetmiş olur. Kişi, vereceği karardan, davranıştan vazgeçerse, bir önceki soruya düşer.
Bazı kararlar çok kaliteli ve size de fayda sağlayacaksa samimiyet ölçümü daha uzun sürer. Bu, kişinin kararında ne kadar net ve istikrarlı olduğuyla da alâkalıdır. Günah ve haram bilincimiz de bu şekilde oturduğu vakit, neyin hata, neyin doğru olduğunu daha iyi anlarız. Çünkü sürecin içerisinde yapılan hatada, geri dönüş daha kolaydır.
Sorundan kaçmayıp çözmek, insanın rütbesidir; bu rütbede kişinin tecrübesi, kalitesi, eğiticiliği, anlayışı, erdemi, ahlâkı, ilmi ve çözüm potansiyeli bulunmaktadır.
Sorunları reddeden, problemleri çözemeyen bir insan, oyunun hep en başındadır.
***
“Ya Rabbi! Daha iyi bir anne nasıl olabilirim?”
“Ya Rabbi! Daha iyi bir kul nasıl olabilirim?”
“Ya Rabbi! Daha iyi bir insan nasıl olabilirim?”....
Soruları sorun, cevapları da görmezden gelmeyin. O, (c.c.) size soru sorduğunda da reddetmeyin.