Şükür, Arapça ş-k-r kökünden gelmekte olup, “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yapma” şeklinde tanımlanmıştır. Şükür, aynı zamanda teşekkür, yapılan iyiliğin makbule geçtiğini dile getirme, iyiliği yapanı övme, nankör olmama, iyiliği iyilikle anma, nimetin kıymetini bilme manalarına da gelir.
Şükrün çeşitleri vardır. Dilin şükrü, kalbin şükrü, bedenin şükrü, amel ile şükür... Kalbin şükrü, nimeti verenin Allahû Teâlâ olduğunu bilmektir. Dilin şükrü, Allah'ın verdiği nimeti zikrederek O'na hamd etmektir. Bedenin şükrü ise Allah'ın rızasına uygun hareketlerde bulunmak, yasaklarından uzak durup, verdiği nimeti O’nun rızasına muhalif işlerde kullanmamaktır. Aynı zamanda insanın vücudunda bulunan tüm organ ve uzuvların Allah tarafından kendisine bahşedilmiş birer nimet olduğunu bilmesi, ne için yaratılmışsa o istikamette kullanılması da şükürdür.
İmam-ı Gazali, imanın iki kısımdan oluştuğunu bunlardan birinin sabır diğerinin şükür olduğunu; şükrün ilim, hâl ve amelde meydana geldiğini söyler.
Bu izahlardan anlaşılacağı üzere, şükür sadece “Allah’ım çok şükür, verdiğin nimetlere bin şükür” demekten ibaret değildir. Sebe Suresi’nin 13. âyetinde “Ey Davud ailesi, şükür için çalışın. Kullarımdan çok şükredenler, azdır” buyrulmaktadır. Öyleyse şükür sadece dil ile yapılan bir amel değildir. Örneğin kendisine yiyecek veren bir kimseye karşı sadece sözle teşekkür etmek, yeterli değildir. Asıl şükür, insanın nimeti verene karşı minnettarlığını hem sözü ile ifade etmesi, hem de o nimeti, nimeti verenin isteği doğrultusunda kullanmasıyla olur.
Şüphesiz insanların Cenab-ı Hakk’a en çok şükredenleri, onlara şükrün mana ve mahiyetini öğreten Peygamberlerdir. Peygamberler sadece dilleriyle değil, fiilIeriyle de Allah'a çok şükretmişlerdir. Rasulallah Efendimiz’in (SAV) geceleri kalkıp, çok uzun süre namaz kıldığı ve ibadet ettiği bilinmektedir. Bir gün Hz. Aişe validemiz kendisine: "Ya Rasulallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde neden böyle uzun süre ibadet ediyorsun?" deyince, Peygamber Efendimiz, "Ya Aişe, şükreden bir kul olmayayım mı?" diye cevap vermiştir. (Buhari, Tefsir, 48.)
Demek ki, namaz bir şükürdür, hatta en büyük şükürdür. Onun için "Namaz şükrün bütün kısımlarını içerisinde toplamaktadır" denmiştir.
Şükretmek, var olanı kabullenmek değildir. Şükretmek, var olanın farkında olmak demektir. Var olanı fark etmek ve daha iyisi için çalışıp, çabalayıp emek sarf etmektir.
Zeynep Işık Büyükbay